Milattan Önce (MÖ) 28 Mayıs 585… Bugünün Anadolu topraklarında İran sınırları içinde yaşamış olan Medler ve bugünkü Türkiye’nin güneyini yöneten Lidyalılar altı yıldır savaşıyordu. Yunan tarihçi Herodot’un aktardığına göre savaşın sona ereceğine dair ne bir işaret vardı ne de taraflardan biri herhangi bir ilerleme sağlayabiliyordu.
Akan kanı sadece güneş tutulması durdurabildi.
Herodot, “Savaş ısınırken, gün birdenbire geceye dönüştü. Medler ve Lidyalılar değişimi gözlemlediklerinde savaşa ara verdiler; barış şartları üzerinde anlaşmaya varılması konusunda hemfikirlerdi” diye yazdı.
Bu yıl 8 Nisan’da Kuzey Amerika’da gözlemlenebilecek olan güneş tutulmasına bu denli dramatik tepkiler vermeyebiliriz ama son araştırmalar hayranlık duygumuzu uyandıran bu olayın psikolojimiz üzerinde güçlü bir etki bırakabileceğini öne sürüyor.
Tam güneş tutulmasını deneyimlememize olanak sağlayan bir dizi göksel tesadüften daha hayranlık uyandırıcı çok az olay var.
Araştırmalara göre bu hayret verici olaya tanıklık etmek, daha alçakgönüllü olmamız ve başkalarına özen göstermemiz için bize ilham veriyor.
2017 yılındaki tutulmanın psikolojik etkilerini araştıran ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi’nde psikolog Sean Goldy, “İnsanlarda yakınlık hissi güçlenebilir, başkalarıyla ya da topluluklarıyla daha yakın sosyal bağlar geliştirdiklerini söyleyebilirler” diyor.
SONUÇ HAYATINIZI DEĞİŞTİREBİLİR
Uzunca bir süredir bilimsel çalışmalara dahil edilmeyen hayranlık duygusu son 20 yıldır gittikçe daha fazla ilgi gören bir alan haline geldi.
Duygu, kendimizi küçük hissettiren enginlik algısının tetiklediği merak ve hayret duygusu olarak tanımlanıyor.
MERAK, BENLİĞİN BASKICI SESİNİ SUSTURABİLİR
Kanada’daki Toronto Üniversitesi’nden psikolog Jennifer Stellar, “Bu, çok büyük ve dünyaya bakış açınıza meydan okuyan bir şeyi algıladığınızda hissettiğiniz duygudur. Algılanamayacak kadar sıradışı bir nesneye ya da kişiye karşı duyumsanan bir histir.”
Sonuç hayatınızı değiştirebilir.
ABD’deki Berkeley of California Üniversitesi’nden psikolog Dacher Keltner’ın Awe (Hayranlık) adlı kitabında yazdığı gibi, merak duygusu “benliğimizin veya egomuzun kusur bulan, özeleştiri yapan, baskıcı, statü bilincine sahip sesini” susturabilir ve bizi güçlendirebilir.
“Dayanışmacı olmamızı, zihnimizi harikalara açmamızı ve yaşamın derin kalıplarını görmemizi” sağlar.
Bu iddialı bir tez ancak Keltner ve meslektaşları bunu destekleyecek çok sayıda kanıt topladı.
Araştırma ekibi katılımcıların yarısına Dünya’dan uzaklaşarak Evren’i gösteren kısa bir video izletirken, diğer yarısına bahçe çitlerinin nasıl yapılacağını anlatan rahatlatıcı bir video gösterdi.
Ardından her iki gruptan da önce güçlü, sonra zayıf yanlarını yazmaları istendi.
Hipotezlerindeki gibi uzay videosu izletilen grup hayranlık hissini yaşamış olması muhtemel gruptu ve yazılarında güçlü yönleri diğerlerininkinden daha azdı.
Bu alçakgönüllüğün bir işareti olarak yorumlandı.
Aynı makaledeki başka bir çalışmada araştırmacılar, katılımcıların üçte birinden hayranlık duydukları bir zamanı hatırlamalarını istedi.
Katılımcılar daha sonra çeşitli faktörlerin hayatlarındaki başarılarına ne kadar katkıda bulunduğunu yüzde 0 ile yüzde 100 arasında bir ölçekte değerlendiren bir dizi soruyu yanıtladı.
Bu faktörler arasında kendi yetenekleri veya şans ya da Tanrı gibi dış faktörler de vardı.
Araştırmacılar hayranlık hissini yaşayanların bu soruya daha alçakgönüllü yanıt verdiğini buldu.
Makalenin baş yazarı Stellar, “Hayranlık, kendinize odaklanma ve önem verme duygularınızı azaltıyorsa bu anlamlıdır” diyor ve ekliyor:
“Egomuz algımıza ve kararlarımıza yön verir ancak hayranlık gibi kendimizi aşan bir duygu egomuzun üzerimizdeki etkisine son verebilir.”
HAYRANLIK HİSSI, FEDAKAR DAVRANIŞLARA YÖNELTEBİLİR
Becerilerimizi daha mütevazı değerlendirmenin yanında egomuzun zayıflaması, etrafımızdaki insanları da yeni bir gözle görmemizi sağlar.
Stellar, “Kendimize odaklanmayı bıraktığımızda sen ve ben arasındaki sınır silinmeye başlar. Hepimizi aynı insanlık ağının parçası gibi görebiliriz” diyor.
Buna ek olarak hayranlık duygusunun insanların topluluklarıyla daha bağlantılı hissetmesini sağladığını gösteren kanıtlar da var.
Benzer etkiler, Avustralya’daki New South Wales Üniversitesi’nden psikolog Katherine Nelson-Coffey ve meslektaşlarının yaptığı bir çalışmada görülebiliyor.
Bunun için 47 katılımcıdan oluşan bir gruptan Carl Sagan’ın Soluk Mavi Nokta adlı eserinden uyarlanan bir metni okuyan bir ses eşliğinde sanal gerçeklik başlıklarıyla uzay yürüyüşü yapması istendi.
Diğer grubaysa Dünya ve Plüton’un küçük bir modeli gösterildi.
Araştırma sonuçlarına göre ilk grubun, “Kendimi başkalarına ve tüm insanlığa daha yakın hissettim” gibi ifadeleri onaylama olasılıkları çok daha yüksekti.
Hayranlık hissinin, insanları daha fedakar davranışlara yönelttiğini bulan araştırmalar da var.
Irvine’deki Califorinia Üniversitesi’nde Psikoloji Profesörü Paul Piff ve meslektaşları, yeryüzü belgeseli izleyen bir grupla komedi programı izleyen bir başka grubu kıyasladıkları araştırmalarında, belgesel izleyenlerin 100 dolarlık bir çekiliş için bilet paylaşma olasılıklarının daha yüksek olduğunu buldu.
BENLİĞİN TUTULMASI
Bu deneyler ne kadar ilgi çekici olsa da, insanların laboratuvar dışında gelişen doğal olaylara karşı spontane tepkilerini yansıtmayabilirler.
Bu sorudan yola çıkan Sean Goldy, 2017’deki tutulmada aradığı cevapları buldu.
Ay ve Güneş’in hizalandığı nadir olayın, hayranlık duygusunu uyandırması muhtemeldi.
İnsanların sosyal medyada anlık tepkilerini inceleyen Goldy, X (eski adıyla Twitter) paylaşımlarının konumlarını kullanarak hangi kullanıcıların olaya birebir tanıklık ettiğini ve hangilerinin etmediğini tahmin edebiliyordu.
Daha sonra paylaşımların dil bilimsel analizini yaptı.
Örneğin, “şaşırtıcı” veya “akıllara durgunluk veren” gibi sözcüklerin hayranlığı temsil ettiği düşünülürken, “belki” ve “olasılıkla” gibi temkinli sözcükler alçakgönüllülüğü temsil ediyordu.
Sosyalliğe eğilimse “ilgi”, “gönüllü” gibi kelimelerin yanı sıra şükran ve sevgi ifadeleriyle kodlandı.
Sonuçlara göre tutulmaya tanıklık edenlerin tweet’lerinde hayranlık ifade etme olasılıkları diğerlerinin iki katıydı.
Tahmin edildiği gibi bu, alçakgönüllülük ve sosyallik hislerinin daha yoğun görülmesiyle bağlantılıydı.
Etkiler insanların kullandığı zamirlerde de görünür durumdaydı: Tutulmaya tanık olan insanların “biz” gibi çoğul birinci kişi zamirlerini kullanma olasılığı daha yüksekti. Bu da kolektif bir deneyimi yansıtıyordu.
Goldy, “Sadece 24 saatlikti” diyerek bu etkilerin görece kısa ömürlü olduğunu vurguluyor.
Ancak kısa anlığına da olsa bağlantı hissinin artması, günlük etkileşimlerimizin gerilimlerinden ferahlamamızı sağlar.
Kutuplaşma ve sosyal bölünmüşlük çağında en azından bizi çevreleyen Evren karşısındaki hislerimizde birleşebiliriz.
Eğer 8 Nisan’daki ihtişama tanıklık edecekseniz bunun tadını çıkarmaya değer.